10 Ocak 2010 Pazar

Conscience & Conscious

Sıradan bir gün değil! Yine sapıtmaya başlayacak gibiyim. Bu sefer olmaz. Ağzımın payını çok sağlam aldım son sefer. Artık eskisi gibi yaklaşamıyorum olaylara.
Eski ben ani çözümü savunurdu. Sorunu erken tanı. Hislerine güven. Problemi ortaya koy, çözüm seçeneklerini kafanda planla. Git sorunla yüzleş, çözüm seçeneklerini önüne koy ve ÇÖZ! Bu nedenle cerrah oldum ben. Uğraşamam süreğen sıkıntılarla. Kesip atmalı sıkıntı yaratanı, hayati ise kesilip atılamıyacak kadar,  tamir et, fonksiyonel hale getir. Cerrahi bu değil mi zaten? Karakterim mesleğimi belirledi.
Şimdi ise geçirdiğim zor 6 ay sonrası değiştim. Bu iyi mi oldu kötü mü kafam çok karışık. Alışık olduğum yol hep beni çukura soktu 6 aydır. Aldı aldı vurdu beni yere. Kalktım aynı yolu denedim gene güm yere. Şimdi sabit duruyorum. Bekliyorum sadece zaman ne getirecek diye.
Hastalara da yaklaşımım değişti. Daha önce korkak cerrah dediklerim gibi oldum. Bekliyorum. Daha konservatif bir adam oldum. Ama bunun sınırını nasıl bilebilirim ki. Ne zaman doğru an. Geç kalırsam ne olacak. Alışık olmadığım yerler, düşünceler bunlar. Aslında zarar görmüyorum bu halimle, eski halimde çok yaşadım ulan ne gerek vardı az bekleseydin düşüncesini hem sosyal hayatımda hem de meslekte. Ama tersi de doğru çok ilişkimi korudum bu yolla çok hastamı...
Peki seçimi ne belirleyecek. Tecrübe mi? Ne zaman tecrübeli oluyor insan, doğru anı, doğru tercihi biliyor? Yoksa tecrübe dediğimiz şey bunları bilmek değil de sonuçların başarılı olanları alıp sevinmek, kötü olanları bastırıp, yadsıyıp, suçluluk duymamak mı?
Tecrübe zaman geçtikçe insan zihninin suçlulukları, pişmanlıkları bastırma yetisinin artması mı? Bu fikir de üzüyor. Yani aynı hataları hep yapacağım ve yıllar geçtikçe hissizleşecek miyim? Değildir umarım demek istiyorum. Yaşayacaksam acısı ile tatlısı ile, hissederek yaşayacağım demek istiyorum ama gücüm var mı? YOK. Şu an için kesinlikle ama kesinlikle yok. Fakat dondur düğmesi yok ki yaşamın. Her an yeni sorunlar, sıkıntılar, hastalar, komplikasyonlar.
İş hayatı, eş hayatı, aşk hayatı, sosyal hayat. Yok öyle bir tasnif. Hepsi tek. Biri kalbimi kırıyor, veya ben öyle sanıyorum. Sorunu tanımlıyorum. Çözümü buluyorum ve yüzleşince bammm yere. Yooo yok bir sorun denince ben paranoid oluyorum. Ama içimden bir ses var kardeşim diyor. O sesi dinlemek daha mantıklı geliyor. Üzerine gidiyorsun ve ikinci gümm. Çözüm oluyor kör düğüm.
Bu algıyla atıyorsun iç sesini kilere. Bir defol git diyorsun. Eee yansımıyor mu iş hayatına... Yansıyor tabi, bunu opere edelim istersen DMS. Yok abi bir tomo daha çekelim. Bir de Mr mı çektirsek. Emin olalım öyle opere edelim. Belki bu süreçte genel durumu da düzelir. Ya yarın hasta için daha kötü olursa...
Bu noktada ben vicdanen bitiyorum. Prisoner dizisini sevmiyorum işte. Sıkıntı yaratıyor bende.

Hiç yorum yok: