Çünkü çok ama çok farklı şeyler hissettim ben onunla.
Özellikle tam etki elde etmek için, 100-150 promil alkolle
(fazlası alışık olmayan bünyede eserin etkisini azaltır, hassas bünyede ise intihara sürükler),
Üsküdar sahilde (tercihen Moda burun da olabilir)
hafif soğuk bir havada
akşam saat 6 gibi dinlenmesi önerilir.
Hatta bakın ben dertli bünyeye yardım edeyim, rotayı da çizeyim. Evde mp3 player alınır ve sırası ile 1. Nice Dream 2. Last goodbye 3. Condemnation 4. Sibeling, alet loop'a alınır. Kadıköy'de içilir. Sonra, daha önce belirttiğim üzere rıhtımın oradan ya sağa dönülür, veya sola... Bir de tercih tabi, insan evladı olamayıp
5. Gloomy sunday dinleyen olur. Ona derim ki ben ne sağa dön ne sola, rıhtımda düz ilerle, bin Eminönü vapuruna, geber!
Look what you've done!!! Take my photo off the wall If it just won't sing for you 'Cause all that's left has gone away And there's nothing there for you to prove
Oh, look what you've done
You've made a fool of everyone
Oh well, it seems like such fun
Until you lose what you had won (???)
Give me back my point of view
'Cause I just can't think for you I can hardly hear you say What should I do, well you choose
Oh, look what you've done
You've made a fool of everyone
Oh well, it seems like such fun
Until you lose what you had won
Oh, look what you've done
You've made a fool of everyone
A fool of everyone
A fool of everyone
Take my photo off the wall
If it just won't sing for you
'Cause all that's left has gone away
And there's nothing there for you to do
Oh, look what you've done
You've made a fool of everyone Oh well, it seems like such fun Until you lose what you had won
Oh, look what you've done
You've made a fool of everyone A fool of everyone A fool of everyone
Kasım ayında American Journal of Botany'de çıkmış bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Çok ilginç bir bilgi. Evet sıkı durun insan ve hayvanlardan sonra bitkierin de akraba ilişkileri olduğu kanıtlandı. Hem de öyle böyle değil çok ilginç bir metodla. Denek otumuzun ismi (ot demek bile istemiyorum ona, çünkü o birinin oğlu, kızı, kuzeni) kahramanımızın adı Impatiens pallida, adına aldanmayın kibar aslında:).
Neyse dağıtmadan devam edeyim, bu arkadaşı kendi akrabalarıyla ve değişik ailelerden soydaşlarıyla ayrı ayrı ekmişler. İnceleme iki ana parametre içermiş. Kök salma ve enerji harcama. Kendi akrabalarının yanında büyüyen bir uysal, enerjiyi az harcamış, kökümü taaa derinlere salacam diye kasmamış, bir güvende bir rahat bana bu ortamda zarar gelmez modunda. Diğer grupta soydaşlarıyla ama hısım akrabadan uzak olan ise enerjide vermiş coşkuyu vermiş coşkuyu. Kök salma yarışında birinciliğe oynamış, inebildiği kadar derine inmiş kökleri. Bu bitkilerin akrabalarını algılayabildiklerine kanıt olarak kabul edilmiş araştırıcılar tarafından. Yabancılar arasında kalan mülteci, yaşamak için algıladığı tehlikeye yönelik sağlam kök yanıtını vermiş, bu da sadece algılamayla kalmadıklarının buna yönelik tepki verdiklerini düşündürmüş isviçreli olmayan boş işler yerine bu inanılmaz buluşu yapan bilim adamlarına.
İnsan davranışı aslında incelendiğinde ne kadar primitif ögelerle dolu değil mi? Evinizde ailenizin yanındaki halinizle, yeni başladığınız okulda veya kaldığınız yurtta ilk günlerinizi, taktığınız maskeleri, verdiğiniz ben de varım mücadelerini koyun yan yana. Ulan Impatiens pallida, sen neymişsin be abisi.
Bunu ziraatte devrim yaratacağına inanılıyor bu arada. Akraba fidelerin beraber ekilmesi, verimliliği arttırır mı? Evrensel açlık tehlikesi, daha az enerji kullanmaları, daha az CO2, daha az ısı üretimi, küresel ısınma, böyle gider bu ottan bulunanların bana çağrıştırdıkları. Devam edersek modernden primitife gittik, hayal gücünüzü zorlayın biraz, primitiften moderne, aslında modern demek yanlış, komplike olana yani insana gelelim, güven içinde yaşamanın, rahatlamanın getirisi ne olur acaba? Çok daha yaşanılır bir dünya belki de. Ne demiş şarkıcı
You may say that I'm a dreamer But I'm not the only one
I hope someday you'll join us And the world will live as one
Bedenine aşığım, çünkü aklımı kaçırdım Eğer aradığın konuşacak birisiyse, zamanını heba ediyorsun Eğer aradığın hayatını paylaşacak birisiyse, canlı birisi ihtiyacın olan Ve eğer her ilişki gidiş geliş bir yolsa, sen kullanırken arabanın arkasında çivilenmişim
Demedim hiç derinim diye, aslında son derece sığım
Cahilliğim engin, ve ufkum sınırlı
Demedim hiç büyük olduğumu, hiçbir zaman demedim ki akıllıyım diye
Ve eğer kafamdan geçenleri anlamak için bekliyorsan, sonsuza kadar bekleyebilirsin
Sonsuza kadar, hep...
Seninle gecenin sonuna kadar dans edebilirim, çünkü karanlıktan korkuyorum İtiraf etmeliyim ki, derinliğimi kaybettim Aklımı aşıp, doğrudan kalbimden geçiyorsun Bazı kızlar bu işi açık saçık sever, bazıları ise anneniz olmak ister Ben, sana saygısızlık ettim taksinin gelmesini beklerken
Benim ahlak anlayışım pejmürde ve davranışım kabul edilemez Hayır, aradığım bir ilişki değildi, tek umuduğum bir sığınak
Demedim ki hiç ben... Demedim ki hiç ben... Demedim ki hiç ben...
Demedim hiç derinim diye, aslında son derece sığım Cahilliğim engin, ve ufkum sınırlı Demedim hiç büyük olduğumu, hiçbir zaman demedim ki akıllıyım diye Ve eğer kafamdan geçenleri anlamak için bekliyorsan, sonsuza kadar bekleyebilirsin Sonsuza kadar, hep...
Demedim hiç derinim diye, aslında son derece sığım Cahilliğim engin, ve ufkum sınırlı
Evet, evet, evet Demedim hiç derinim diye
Bazen zoraki özür dileriz, ama aslında özrün detaylarındaki alay rahatlatır bizi. Sonra başlar kemirgen, ben buna özür dileye dileye laf geçirdim ama anladı mı acaba. Yahut bunun tam tersi...gerçek üzüntü söyleviniz, yanlış anlaşılır mahveder adamı!!!
Etrafınızda akıllı insanlar olacak, başka türlü işler zor. Böyle edit: bla bla edit: hödü hödü edit: bıdı bıdı. İnsan ne konuşmak istiyor, ne gerçekten özür dilemek, ne de laf sokmak anlatmaya çalışmaktan gerçekte ne demek istediğini.
Strange infatuation seems to grace the evening tide.
I'll take it by your side.
Such imagination seems to help the feeling slide.
I'll take it by your side.
Instant correlation sucks and breeds a pack of lies.
I'll take it by your side.
Oversaturation curls the skin and tans the hide.
I'll take it by your side.
I'm unclean, a libertine
And every time you vent your spleen,
I seem to lose the power of speech,
Your slipping slowly from my reach.
You grow me like an evergreen,
You never see the lonely me at all
I...
Take the plan, spin it sideways.
I...
Fall.
Without you, I'm Nothing.
Without you, I'm nothing.
Without you, I'm nothing.
Take the plan, spin it sideways.
Without you, I'm nothing at all.
Sen olmadan ben bir hiçim, Placebo
Kara sevda akşam vaktini süslüyor gibi
Bunu senden çalacağım
Böylesine bir hayal gücü yardımcı oluyor gibi, hislerin savrulmasına
Bunu senden çalacağım
Anlık benzerlikler yetersiz gelir ve besler bir çok yalanı
Bunu senden çalacağım
Aşırı doyum sarar bedenimi ve kavurur tenimi
Bunu senden çalacağım
Ben günahkârım, bir ahlaksız
Ve ne zaman sen hırsını alsan
Ben konuşma gücümü kaybetmişim gibi hissediyorum
Savrulup gidersin etki alanımdan
Beni solmayacak bir çiçekmişim gibi büyüttün
Ve aslında hiç görmedin yalnız beni
Ben
Hedefimi aldım ve savurdum etrafa
Ben
Mahvoldum
Sen olmadan, ben bir hiçim
Sen olmadan, ben bir hiçim
Sen olmadan, ben bir hiçim
Hedefimi aldım ve savurdum etrafa
Sen olmadan aslında ben bir hiçim
''Aylardan ağustos, avrupada bir otel odası... panjurlar tamamen kapalı, hiç güneş ışığı yok. Güney Almanya'da çok büyük rafinerilerin sahibi birinin oğlu 30 şişe şarap yollamış odaya. Parti 3 gün sürdü. Çiftler kafalarının üstünde ortalığı kasup kavuran seslerle sevişiyorlardı. Birisi kilitli banyoda 4 saat kendinden geçti. Kapı açıldığında üstündeki beş para etmez adam yazısı görüldü, yerler ise kırmızı şarap, sigara külü ve spermle kaplıydı. Odadaki 12 kişiden 7' si şu an sevişmekteydi. B gözleri buğulu bir halde onların arasındaydı. Boşalıp boşalmadığını bile hatırlayamıyacak haldeydi. Saçlarını gözlerinin önünden çekti ve ellerinin zangır zangır titrediğini gördü. Başını kaldırdı ve aynada kendisini gördü B olarak değil yüzünü ekşiterek bakan Louise Wener olarak. Büyük bir korku selinin ortasında kalmıştı. Seviştiği kişiden ayrıldı ve kendisini banyoya kilitledi. Kırık gitarı da orada onunlaydı ve bu çalmasına engel olmadı gitarını.
Bu sebeple albümün ana teması ilişki sonrası hayal kırıklığı. Burada gerçek melankoli var diye açıklıyor B. Kendi kendinizi boşu boşuna becerdiğiniz hissi. Ancak hiçbir zaman Led Zeppelin kadar iyi olamadık bu konuda diye eklemeden de geçmiyor.
B. bu noktadan bahsetmiyor ama ''Having fucked yourself empty'' mahvedici bir tükeniş ve özeleştiri. Yuvayı terk etmeyi düşündüğünüz o yağmurlu, kırılgan depresif günlerde kendinizi 5 yıl önce sevdiğiniz şarkıları dinleyerek avutmaya çalıştığınız anlara davetiye bir nevi. P için düşünecek olursak bu yağmurlu müzik listesi Joy Division, The Cure, Jane's Addiction ve Tindersticks'ten oluşuyor.''
Bir röportajdan alıntının çevirisidir. B : Brian Molko ve tabi ki P de Placebo. Louise Wener (yukarda resimlerde değişim, dönüşüm aşikar) eski bir brit-pop grubu Sleeper'ın üyesi şimdi ise ünlü bir yazar ve roman yazma konusunda dersler veriyor.
Tüm bunları birleştirince bu şarkı hala ''ayyy çok şahane bi aşk şarkısı'' olabilir mi? Olur olur da sanatına, hayallerine, mesleğine ihanet ettiğini düşünen bir sanatçının aşkının ifadesi olur. Burada bu bakış açısıyla D. Bowie ve R. Smith düetleri, David'in şarkı sonunda babacan tavırlarla kafa okşaması daha anlamlı gelecektir.
Bir ipucu daha Brian' ın en büyük hayallerinden biri bir kitap yazmak o zamanlar (pis pis bakan Louise). Bir de albümde Burger Queen çok önemli (sözler için tık)
Onu da sonra çözeriz. Çok yoruldum bugün. Önce Gossip'de sonra Cold Case' de salty seas behind the eyes oldum:). Üstüne de Cnbc-e de Wishful Thinking çarpıldım.
Kapıdan dışarı bakarken yağmuru görüyorum, cenazede yas tutanların üstüne yağıyor Üzgün akrabaların cenaze ziyafetini ihtişamlandırıyordu, ayakkabılarını suyla doldururken Ve belki de çok toyum güzel aşkı kötü gidişten korumak için Fakat bu gece sensin aklımda olan dolayısıyla bunu hiç bilmeyeceksin
Bitkinim ve açım aşkın uğruna ve gidermenin bir yolu yok Bu gece neredesin, çocuk biliyorsun sana ne kadar ihtiyacım olduğunu Direnmek için çok genç ve boş verip kaçmak için çok yaşlıyım
Bazı zamanlarda insan büyülenir, öyle zamanlar ki eğleniyormuş gibi hisseder Ve öyle kördür ki göremez verdiği zararı Bazı zamanlarda uyanmalı ve görmelidir aslında kimsesinin olmadığını
Bu sebeple seni bekleyeceğim… ve yanacağım Hiç görebilecek miyim o tatlı dönüşünü? Of hiç bilebilecek miyim?
Of aşkım bunun üstesinden gelmelisin Çünkü henüz çok geç değil
Tenha bir oda, yatak yapılı, açık pencere yağmuru içeri alıyor Köşede yanan tek kişi, senin yanında olduğunu hayal eden o Bedenim altüst ve umut içinde hiç gelmeyecek uyku için
Hiçbir zaman bitmedi, onun omzundan alınacak bir öpücük uğruna hükümdarlığım Hiçbir zaman bitmedi, yanında usulca uzanırken, yüzündeki tebessüm uğruna tüm zenginliğim Hiçbir zaman bitmedi, kahkahasındaki tatlılık uğruna tüm kanım Hiçbir zaman bitmedi, o benim ruhumun içerisinde sonsuza kadar asılı kalacak gözyaşım
Peki belki de çok toyum güzel aşkı kötü gidişten korumak için Of aşkım bunun üstesinden gelmelisin Çünkü henüz çok geç değil
Peki çok toy hissediyorum kendimi, dayanmak için Ve çok ama çok yaşlıyım boş verip, kaçmak için Öyle sağır, dilsiz ve körüm ki verdiğim zararı anlamak için Tatlı aşkım, bunu atlatmalısın Of, aşk peki seni bekliyorum
Of aşkım bunun üstesinden gelmelisin Çünkü henüz çok geç değil
Ben üstesinden gelme yolu olarak bir ipucu verdim. Gerisi okuyana kalmış.
Jeff Buckley bu şarkıyı Rebecca Moore için yazmış. O dönemki sevgilisi ve Mojo Pin'in ilham kaynağı Rebecca Moore ise onun için bu şarkıları yazmış: Live In Blue Sparks ve Stileto'd Young Stars. Ve şu sözleri söylemiş ardından: ''all kinds miss Jeff... i am not afraid, i walked with my little horned kids'' ve ''if the song was meant to be, it will come again someday-like you''
kimse yoktu benden yana ve eminim ki bu doğru olamazdı
eminim ki bu doğru olamazdı
ohh kimse göremiyor mu?
verilecek bir savaşımız var.
asla yolumuzu bulamadık
tüm söylenenlere rağmen.
nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir
şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir
nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir
şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir
ohh kimse göremiyor mu?
verilecek bir savaşımız var.
asla yolumuzu bulamadık
tüm söylenenlere rağmen.
nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir
şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir
Sabah sıkıntıları. Ne zamandır geleceklerini hissediyordum. Yazmayı bırakmıştım, çünkü bana nefessiz günlerimi anımsatıyorlardı. Tek nefes alma yolumdu o zamanlar. Yine soluksuzum. Sabahları gözyaşı ve iç sıkıntısıyla uyanmaya başladım yine. Aynı kabus, neden?
Her şey iyi olsun diye debelendikçe her yaptığımdan nasıl bu kadar pişmanlık duyabiliyorum anlamıyorum. Bu bir lanet mi? Şu anda şu satırları yazarken keyfim yerinde, çok güzel bir sabah, ama içimi acıtan iki saat sonrasından, yarın sabahtan emin olamamam: gece kral olarak uyuyup, sabah pislikmiş gibi uyanmak. Uyanmak şahane bir günden iğrenç bir kabusa dalmak gibi.
Uyanmadan önce bir ön bilinç açıklığı olsa şöyle bir bakınsam hımm bugün uyanmamak lazım, belli ki yine kokuşmuş hissedecem deme şansı olsa da uyumaya devam edebilsem, nasıl olurdu acaba?
Halbuki 3-4 ay önce ne güzel hayallerim vardı. Yine bulutlardan seyrediyordum her olayı. You're going to reap just what you sow, hep iyi şeyler yaptın hatta hayallerinde bile iyi şeyler düşündün ve bunun karşılığını aldığımı bile hayal ediyordum o zaman. Bana annem hep hayallerini dokunulmaz kıl, herşeyini alabilirler ama onları asla derdi, bu sefer onlar da yaralı. Gözlerimi kapattığımda onlarıda yılgın ve yorgun görüyorum.
Çok memnunum, bunu buldum Çok memnunum çünkü yaptım
İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Dikkat et onları ne hale soktuğuna İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Konuşacaksın, seninle konuşulduğunda
Bozulur, sen zorlamadığında
Bozulur, sen denemediğinde Bozulur eğer sen zorlamazsan
Bozulur eğer sen denemezsen
İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Dikkat et onları ne hale soktuğuna İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Konuşacaksın, seninle konuşulduğunda
Bir elinle beni teskin ederken Bir elinle ben aynıyım (ölüyüm)
Bir elinle beni teskin ederken Bir elinle ben aynıyım (ölüyüm)
İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Dikkat et onları neye tabi tuttuğuna İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın Konuşacaksın, seninle konuşulduğunda
"An eye for an eye only makes the whole world blind." demiş Gandhi, ben daha küçük çerçeveden bakınca ''whole world'' yerine ''both of us'' görüyorum. İnsanlar kırılgan şeyler, artık öğrenmiş olmalısın. Dikkat et onları ne hale soktuğuna
Bana ait tüm duygular çoştu İçimde düzene sokabileceğim hiçbir şey kalmadı Tarihe ve bilime esir olmuş bir köle gibi Sadece sana aynı şekilde dokunabilmek için daha ne kadar yanacağım?
Çünkü ikimiz de abuk subuk konuştuk x2
Dünyanın sonu gelene kadar… Ve zaman akışı devam ettiği sürece Her ikimizde abuk subuk konuşabiliriz
Onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme x 2
Çok güzel ve eşsizsin Lütfen! Onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme Böyle bir çürümüşlüğe sığınma Uymamız zorunlu bir kural yok artık Lütfen! Onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme Ve düne teslim olma İkimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün İkimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün İkimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün İkimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün İkimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün
Bugün Bugün
*kedicik: kitty terimini tam çevirmek zor. Burada yazar hello kitty'ye atfen (japon çizgi film kahramanı kedi) kullanmış olabilir. Diğer bir ihtimal Molko'nun sevdiği bir şey olan başka bir şarkı alıntısı olabilir ki bu akla daha yatkın geliyor: ''Candy came from out on the Island'' sözlerini mi kastediyor Lou Reed imzalı Walk on the wild side' dan bu sözler. Bu şarkı da içerdiği öğelerle Placebo'ya uygun. Kitty günlük yaşamda çok anlamda kullanılıyor. Tatlı, sevimli, tatlım'dan tutun kadın genital organı veya hafif meşref kadına kadar kullanımı var. Ama bence kedicik burada daha uygun oldu.
**abuk subuk: speak in tongues terimi kitty'den de karışık. Genel olarak bilinçsizce başka bir dilde veya olmayan bir dilde konuşmak anlamına geliyor. Daha çok hristiyanlıkta ayin sırasında transa geçilince konuşulan bir dil olarak kullanılıyor.
Bunlar genelde anlamsız ses öbekleri şeklinde oluyor. Etimolojik olarak bakarsak ''dille konuşma'' yani us'un sınırlandırmasından arınmış, kalben konuşma düşünülebilir. Bu olgu nöropsikiatristlerin de ilgisini çekmiş. 1920 lerde akli yetkinliği düşük kişilerin özelliği olarak tanımlayanlar olmuş. ancak 2006'da yapılan incelemelerde bu eylem esnasında beynin konuşma merkezinin baskılandığı, emosyonel merkezin aktivitesinin ise oldukça arttığı gösterilmiş.
Bu da daha önce birisinin yaptığı şu tanıma uyuyor. Speak in tongues terimi anlamlı olmayan sesler çıkarak fonasyon yolu ile insan duygularının saf dışa vurumudur yada buna benzer birşey. Yerel bir sözlükte açık saçık ayıp konuşma denmiş ama ben buna rastlayamadım. Burada sinirle, öfkeyle istenmeyen şeyler söyleme hisleri (o an için öfke olabilir) dışarıya vurma gibi geldi bana ama çeviride eksik kalıyor. Kırıcı konuşma diyemedim abuk subuğun yerine çünkü karşılamıyor. Çok içten saf öfkeyi, hıncı, ihtirası yansıtan şekilde konuşma benim hissettiklerim ama ona da birşey bulamadım. Siz anlamışsnızdır umarım. Aslında kelimelere takılı kalmasam çok daha hissettiğim bir çeviri yapabileceğim. O da şöyle olurdu heralde:
Bir tanem yuvaya geri geldi Ama ne olarak kim olarak İkimiz çok kırdık birbirimizi Sadece eskisi gibi olmak için onunla neler vermezdim Çünkü ikimiz de çok gereksiz, sinirle, kırıcı olduk birbirimize Duygularım allak bullak Bana ait tüm hisler paramparça Geçmişin esiri birisi gibi Ne kadar sürecek bu ızdırap Çünkü ikimiz de çok gereksiz, sinirle, kırıcı olduk birbirimize Sen ve ben bu işkenceyi sonsuza kadar devam ettirebiliriz Ama yalvarırım onlara, kendini kanıtlamaya çalıştıklarına, uyma Sen bir tanesin, çok özelsin zaten Onlara bir şey ispatlamana gerek yok Bu düzene biz uymayalım, bırak içimizden gelene uyalım Def et kuralları Dün olanlara mahkum etme geri kalanımızı Yeni bir gelecek hayalimi alma benden Bugün çok geç değil.