türkçe. çeviri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkçe. çeviri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2009 Çarşamba

Without you i am nothing, nedir? ne değildir?

Without you i am nothing, Placebo
Strange infatuation seems to grace the evening tide.
I'll take it by your side.
Such imagination seems to help the feeling slide.
I'll take it by your side.
Instant correlation sucks and breeds a pack of lies.
I'll take it by your side.
Oversaturation curls the skin and tans the hide.
I'll take it by your side.






I'm unclean, a libertine



And every time you vent your spleen,
I seem to lose the power of speech,
Your slipping slowly from my reach.
You grow me like an evergreen,
You never see the lonely me at all


I...
Take the plan, spin it sideways.   
I...
Fall.
Without you, I'm Nothing.
Without you, I'm nothing.
Without you, I'm nothing.
Take the plan, spin it sideways.
Without you, I'm nothing at all.



Sen olmadan ben bir hiçim, Placebo



Kara sevda akşam vaktini süslüyor gibi
Bunu senden çalacağım
Böylesine bir hayal gücü yardımcı oluyor gibi, hislerin savrulmasına
Bunu senden çalacağım
Anlık benzerlikler yetersiz gelir ve besler bir çok yalanı
Bunu senden çalacağım
Aşırı doyum sarar bedenimi ve kavurur tenimi
Bunu senden çalacağım


Ben günahkârım, bir ahlaksız
Ve ne zaman sen hırsını alsan
Ben konuşma gücümü kaybetmişim gibi hissediyorum
Savrulup gidersin etki alanımdan
Beni solmayacak bir çiçekmişim gibi büyüttün
Ve aslında hiç görmedin yalnız beni


Ben
Hedefimi aldım ve savurdum etrafa
Ben
Mahvoldum
Sen olmadan, ben bir hiçim
Sen olmadan, ben bir hiçim
Sen olmadan, ben bir hiçim
Hedefimi aldım ve savurdum etrafa
Sen olmadan aslında ben bir hiçim


''Aylardan ağustos, avrupada bir otel odası... panjurlar tamamen kapalı, hiç güneş ışığı yok. Güney Almanya'da çok büyük rafinerilerin sahibi birinin oğlu 30 şişe şarap yollamış odaya. Parti 3 gün sürdü. Çiftler kafalarının üstünde ortalığı kasup kavuran seslerle sevişiyorlardı. Birisi kilitli banyoda 4 saat kendinden geçti. Kapı açıldığında üstündeki beş para etmez adam yazısı görüldü, yerler ise kırmızı şarap, sigara külü ve spermle kaplıydı. Odadaki 12 kişiden 7' si şu an sevişmekteydi. B gözleri buğulu bir halde onların arasındaydı. Boşalıp boşalmadığını bile hatırlayamıyacak haldeydi. Saçlarını gözlerinin önünden çekti ve ellerinin zangır zangır titrediğini gördü. Başını kaldırdı ve aynada kendisini gördü B olarak değil yüzünü ekşiterek bakan Louise Wener olarak. Büyük bir korku selinin ortasında kalmıştı. Seviştiği kişiden ayrıldı ve kendisini banyoya kilitledi. Kırık gitarı da orada onunlaydı ve bu çalmasına engel olmadı gitarını.
Bu sebeple albümün ana teması ilişki sonrası hayal kırıklığı. Burada gerçek melankoli var diye açıklıyor B. Kendi kendinizi boşu boşuna becerdiğiniz hissi. Ancak hiçbir zaman Led Zeppelin kadar iyi olamadık bu konuda diye eklemeden de geçmiyor. 
B. bu noktadan bahsetmiyor ama ''Having fucked yourself empty'' mahvedici bir tükeniş ve özeleştiri. Yuvayı terk etmeyi düşündüğünüz o yağmurlu, kırılgan depresif günlerde kendinizi 5 yıl önce sevdiğiniz şarkıları dinleyerek avutmaya çalıştığınız anlara davetiye bir nevi. P için düşünecek olursak bu yağmurlu müzik listesi Joy Division, The Cure, Jane's Addiction ve Tindersticks'ten oluşuyor.''

























Bir röportajdan alıntının çevirisidir. B : Brian Molko ve tabi ki P de Placebo. Louise Wener (yukarda resimlerde değişim, dönüşüm aşikar) eski bir brit-pop grubu Sleeper'ın üyesi şimdi ise ünlü bir yazar ve roman yazma konusunda dersler veriyor. 


Tüm bunları birleştirince bu şarkı hala ''ayyy çok şahane bi aşk şarkısı'' olabilir mi? Olur olur da sanatına, hayallerine, mesleğine ihanet ettiğini düşünen bir sanatçının aşkının ifadesi olur. Burada bu bakış açısıyla D. Bowie ve R. Smith düetleri, David'in şarkı sonunda babacan tavırlarla kafa okşaması daha anlamlı gelecektir.





Bir ipucu daha Brian' ın en büyük hayallerinden biri bir kitap yazmak o zamanlar (pis pis bakan Louise). Bir de  albümde Burger Queen çok önemli (sözler için tık)

Onu da sonra çözeriz. Çok yoruldum bugün. Önce Gossip'de sonra Cold Case' de salty seas behind the eyes oldum:). Üstüne de Cnbc-e de Wishful Thinking çarpıldım. 

15 Kasım 2009 Pazar

Sabah güneşinde fırtına mı yaşıyorsun? Roads- Portishead

Roads- Portishead 


ohh kimse göremiyor mu?
verilecek bir savaşımız var.
asla yolumuzu bulamadık

tüm söylenenlere rağmen.

nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir
şu an itibariyle 

hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir

fırtına
hissederim
daha fazla söyleyebileceğim bir şey yok

kimse yoktu benden yana 
ve eminim ki bu doğru olamazdı

eminim ki bu doğru olamazdı



ohh kimse göremiyor mu?
verilecek bir savaşımız var.

asla yolumuzu bulamadık
tüm söylenenlere rağmen.

nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir

şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir

nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir
şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir

ohh kimse göremiyor mu?

verilecek bir savaşımız var.
asla yolumuzu bulamadık
tüm söylenenlere rağmen.

nasıl bu kadar yanlış hissettirebilir

şu an itibariyle
hala nasıl bu kadar yanlış hisettirebilir



Sabah sıkıntıları. Ne zamandır geleceklerini hissediyordum. Yazmayı bırakmıştım, çünkü bana nefessiz günlerimi anımsatıyorlardı. Tek nefes alma yolumdu o zamanlar. Yine soluksuzum. Sabahları gözyaşı ve iç sıkıntısıyla uyanmaya başladım yine. Aynı kabus, neden?



Her şey iyi olsun diye debelendikçe her yaptığımdan nasıl bu kadar pişmanlık duyabiliyorum anlamıyorum. Bu bir lanet mi? Şu anda şu satırları yazarken keyfim yerinde, çok güzel bir sabah, ama içimi acıtan iki saat sonrasından, yarın sabahtan emin olamamam: gece kral olarak uyuyup, sabah pislikmiş gibi uyanmak. Uyanmak şahane bir günden iğrenç bir kabusa dalmak gibi. 


Uyanmadan önce bir ön bilinç açıklığı olsa şöyle bir bakınsam hımm bugün uyanmamak lazım, belli ki yine kokuşmuş hissedecem deme şansı olsa da uyumaya devam edebilsem, nasıl olurdu acaba?
Halbuki 3-4 ay önce ne güzel hayallerim vardı. Yine bulutlardan seyrediyordum her olayı. You're going to reap just what you sow, hep iyi şeyler yaptın hatta hayallerinde bile iyi şeyler düşündün ve bunun karşılığını aldığımı bile hayal ediyordum o zaman. Bana annem hep hayallerini dokunulmaz kıl, herşeyini alabilirler ama onları asla derdi, bu sefer onlar da yaralı. Gözlerimi kapattığımda onlarıda yılgın ve yorgun görüyorum.

Ne yapalım belki öğleden sonra güzel olur.